Kanser, yalnızca fizyolojik bir hastalık değil; aynı zamanda bireyin ruhsal, sosyal ve bilişsel dünyasını derinden etkileyen çok boyutlu bir yaşam krizidir. Bu süreçte hastaların yaşadığı duygular, düşünceler ve hastalığı anlama biçimleri, tedavi sürecine uyumları kadar yaşam kalitelerini de doğrudan etkiler. Bu nedenle, “algılanan hastalık algısı” kavramı, psikoonkoloji alanında oldukça önemli bir yer tutar.
Hastalık Algısı Nedir?
Hastalık algısı, bireyin hastalığını nasıl anlamlandırdığı, ne kadar tehditkâr gördüğü, ne tür sonuçlar doğuracağına inandığı ve bu süreçte kendine ne kadar kontrol atfettiğiyle ilgili bilişsel ve duygusal inançlarını ifade eder. Bu kavram, Leventhal’in “Kendi Kendini Düzenleme Modeli” çerçevesinde ele alınır ve şu temel boyutları içerir:
- Hastalığın kimliği (tanımı)
- Sürekliliği (akut/kronik olduğuna dair algı)
- Sonuçları (hayat üzerindeki etkileri)
- Kişisel kontrol ve tedavi kontrolü
- Nedenler (hastalığın kaynağına dair inançlar)
- Duygusal tepkiler (korku, üzüntü, öfke vs.)
Kanser ve Algılanan Tehdit
Kanser teşhisi, çoğu birey için ölümle ilişkilendirilir. Bu nedenle, hastalığın kimliği ve sonucu genellikle “tehlikeli” ve “hayatı tehdit eden” olarak algılanır. Bu algı, bireyde yüksek düzeyde stres, kaygı ve depresyon gibi psikolojik sorunlara yol açabilir. Özellikle hastalığın kontrol edilebilirliği konusunda düşük inanca sahip bireylerde, umutsuzluk ve çaresizlik daha baskın hale gelir.
Algı ile Gerçeklik Arasındaki Fark
Algılanan hastalık, her zaman gerçek tıbbi durumu yansıtmaz. Örneğin, aynı evredeki iki hasta, hastalıklarını tamamen farklı şekillerde değerlendirebilir. Bir hasta bunu “savaşabileceği bir düşman” olarak görürken, diğeri “kaçınılmaz bir sona giden yol” olarak algılayabilir. Bu farklılık, bireyin geçmiş yaşantıları, kişilik özellikleri, destek sistemi ve sağlık okuryazarlığı gibi birçok değişkenle ilişkilidir.
Psikolojik Destek ve Müdahale Neden Gerekli?
Yanıltıcı ya da aşırı olumsuz hastalık algıları, tedaviye uyumu zorlaştırabilir, sağlık davranışlarını sekteye uğratabilir ve iyileşme motivasyonunu azaltabilir. Psikolojik destek programlarında amaç, bireyin hastalığıyla başa çıkma becerilerini artırmak, algılarını daha işlevsel bir düzeye getirmek ve böylece genel iyilik halini desteklemektir.
- Bilişsel Davranışçı Terapi (BDT) teknikleriyle işlevsiz düşünceler yeniden yapılandırılabilir.
- Psiko-eğitim, hastalığa dair doğru bilgilerin verilmesini sağlar.
- Farkındalık temelli yaklaşımlar, kaygı düzeyini azaltarak daha dengeli bir iç dünya yaratır.
Algı Değişirse, Süreç Değişir
Kanserle mücadele eden bireylerde hastalık algısı, sadece içsel bir deneyim değil, aynı zamanda yaşam kalitesini şekillendiren güçlü bir etkendir. Algının farkında olmak, onu değerlendirmek ve gerekirse yeniden yapılandırmak, sadece psikolojik sağlamlığı artırmakla kalmaz; aynı zamanda umut, direnç ve anlam duygusunu da güçlendirir. Unutulmamalıdır ki, bazen hastalık değil, ona nasıl baktığımız süreci belirler.

